Teknolojiyle Evlenenler

Teknolojiyle Evlenenler

 

Çevrenize hiç dikkat ediyor musunuz? Eşinden ayrılanlar, eşinden ayrı yaşayanlar; çocuğu askerlik ya da tahsil için bir yerlere yollayanlar... Hep bir ayrılık var değil mi? Peki, yine çevrenizde kaç kişiyi Facebook, Instagram, Twitter, Tik-Tok gibi sosyal mecralardan ayrıldığını gördünüz? Meselâ siz olmadan da bir şekilde hayatta kalan çocuğunuz, en son ne zaman elinden telefonu bıraktı? Biz acaba farkında olmadan "sanal" gerçeklikle evlendik mi?

Netflix'in orijinal belgeselini izledim: The social dilemma (Sosyal İkilem)

Belgeseli izlerken, 2000'li yılların ortalarından itibaren izlemeye başladığım sosyal medya ile ilgili deneyimlerim hatırıma geldi. Tecrübelerim ve tespitlerim, belgeseli izlerken oldukça yararlı oldu. Tecrübelerim neydi, peki?

Öncelikle "olumlu" işler, içinde bir dram barındırmadıkça kimsenin ilgisini çekmiyordu. Üstelik yaptığım araştırmalar, suçun bende olmadığını söylüyordu: Sadece benim değil hiçkimsenin "olumlu" paylaşımları ilgi görmüyordu.

Bu yaşadığım tecrübe, beni şu tespite sürükledi:

"Bizim asıl yaşadığımız sancı, kesinlikle ama kesinlikle düşünce özgürlüğümüzün sekteye uğraması değil... Bizim gerçek ve en önemli sorunumuz: DÜŞÜNEMEMEK!"

Bu tespitin ardından sosyal medyada büyük bir çalışma başlattım: Toplumun her kesiminden kişilere ulaşarak, bu 'düşünememe' sorunlarının farkında olup olmadığını sorguladım. Bu noktada yaptığım en büyük hata ise onların düşünememe sorunlarına 'gizli' ve bir dizi mesajla, müdahale etmek oldu. Çünkü ne ben bu yaptığımı anlatabildim; ne de müdahale sonucu karşımdaki kişiye bir adım yol ilerletebildim: Başaramadım.

Başaramadıkça kendimi daha çok yalnızlığa doğru itmiş oldum ve sonunda şu an yazdığım şu yazıdan bile haz almayan, hani şu Güldür Güldür programında balkonda oturan tiplemenin söylediği gibi "Otur evinde be yaaa" moduna geçtim.

Bugün ise bu yazıyı yazıyorum çünkü bundan 50 yıl sonrasına bir mesaj vermek istiyorum. Eğer 2070 yılında ve elbette ben çoktan "yok" olmuşken, bir kişi internet karadeliği içerisinde bu yazıma denk gelirse, bilmesini isterim: Bizler, bu "teknoljik emziği" ağzında gereksiz yere ve çok fazla tutmaya başlayan ilk nesiliz. Sizin 2070 yılında yaşamaya başladığınız o kaos ortamının başlangıcı bizim 2000'li yıllardır. Eşlerinden ayrılmayı normal karşılayan milyonlarca insan, tam da bugünlerde teknolojiyle ama daha da çok "Sosyal Medya" ile "Sosyal Mecra" ile bir "Katolik Nikâhı" kıymış durumda...

Biz bugünlerde sosyal mecralarda "olumlu" olan şeyleri pek dikkate değer görmüyoruz. Zihnimizin çok ama çok büyük bir bölümü "aykırıklara" bağımlı durumda... Üstelik "dürüst olmayan" bir yaşam biçemini içselleştirmişiz:

Evde eşimize ya da çocuklarımıza çok büyük fiziksel ve duygusal şiddet uyguluyor ancak sosyal medya hesaplarımızdan da -yüzsüzce- benzer durumda kalan insanlara "Geçmiş olsun" dileklerimizi sunarak; attığımız "üzgün" emojilerle, kahrolasıca sanal merhametimizi tatmin etmeye çalışıyoruz.

Bir linç görmeyelim: Hemen dâhil oluyor ve safımızı belirleyerek, hedefteki kişiye baltalarımızla saldırıp, günahsız ailesini de yağlı kazığa oturtmaya çalışıyoruz.

Allahın belası bir cehaletle ilerliyor ve cahil olan herkesin peşinden "elimizdeki hıylarla" koşuyoruz.

Kadınlar ve erkekler konusunda akıl almaz çiftestandartlarımız var:

Kadınların kafalarındaki bez sıyrılıyor diye ayağa kalkanlar, kadınların belindeki bez sıyrıldığında arkalarını dönüyorlar. Pişkinlik, tanık olana ölümden daha fazla azap veriyor.

Tecavüzlerde gözler hep bir "rıza" arayışında... Her bokuma "empati" kurmayı başaran insanımız, nedense tecavüze uğramış bir kişinin yerine kendilerini koyamıyorlar. Sanki hepsinin en büyük fantezisi tecavüz ki, tecavüze uğrayan kişinin gerçekten psikolojik bir travma yaşayabildiğine inanmak istemiyorlar. Sanki hepsi her gün evde, işte, ekran karşısında ve yaşamın her alanında o kadar çok kez "psikolojik" ve belki de "fiziksel" tecavüze uğrayıp susuyor ki, bu konuda ortaya çıkıp cesurca bağıran kişileri susturmaya çalışmanın; kendi tecavüzlerini gizlemenin tek yolu olduğunu düşünüyorlar.

Sadece kadınlar mı? Dedim ya erkekler konusunda da büyük bir cahil bakış var: Tacize uğrayan ya da uğrayacak olan çocukların yalnızca "kızlardan" oluştuğunu sanıyorlar. Oysa erkek çocukların yaşanacak olası bir taciz olayında, kız çocuklarından 1000 kat daha büyük bir travma yaşayacaklarını öngöremiyorlar.

Korumak, yalnızca kız çocuklarına yönelik toplumda... Ailelere göre, erkek çocukları "korunmayı" -sözde- asla haketmiyorlar. Oysa asıl toplumu böylesi "sığ" düşünen insanlardan korumak gerekiyor; anlamıyorlar: "Tecavüzcülerden daha tehlikeli olan birisi varsa, işte böyle sığ düşünenler" diyemiyor hiçkimse...

Kişiselleştirmekten sıyrılıp fikirselleşmeye geçilemedi hâlâ... Sene 2020 olmuş tabi bu arada...

İşte tüm bu nedenlerden ötürü avazım çıktığı kadar 2070 yılındaki kişilere haykırmak istiyorum: "Eğer şu an bu yazıyı okuyorsanız, kendiniz için bir iyilik yapın ve asla İsa'nın doğduğu 'SIFIR' kabul edilen tarihten sonrasına bakmayın...

Bir bok yok bizim yaşadığımız zamanda...

Teknolojinin falan yayıldığına, sosyal mecraların oluşmaya başladığı 2000'li yılların; milenyumun geldiğine falan aldanmayın...

Gidin Agora filmini izleyin: Hypatia'yı izleyin ve 4. Yüzyıldan sonra ileri doğru değil; tarihte geriye doğru giderek araştırmalar yapın...

Milattan Önce'ye gidip, Sokrates'e uzanın...

Çünkü emin olun, barutun falan bulunmasından sonra sizin 2070 yılına kadar geçen zamanda yaşayan insanların hepsi, Sokrates döneminde yaşayan insanların tırnağı bile etmeyiz...

Bana hayran hayran da bakmayın oğlum, ben de aynı bokum...

Siz milattan önceye gidin, milattan önceye...

Milattan sonra her şey değişiyor ve güzellikler de maalesef Hypatia ile son buluyor.

Biz o "sarı öküzü" hiç vermeyecektik...

12.09.2020 (Ferdi GÜNGÖR )

DİĞER YAZILAR

Ferhat Göçer ile MSG'de ne değişecek?

Yavuz ile Tayfun: Yorum Farkı

Kaftancıoğlu görevden alınırsa...

Levent ve İsmail: Ülkenin Yüzakı

Çocukluğuna İhanet Eden Biz Büyükler

Gerikafalılık ve Çağdaş Trol

Luppo yiyen işverenmiş

Budur Müslümanlık!

Luppo Çağrısı