Külliyenin Entel-Dantel-Bilim-Filim İşleri-2

Dr. Eyyup AY / Arkeolog

Külliyenin Entel-Dantel-Bilim-Filim İşleri-2

 

Cumhuriyet’in erken dönemlerinde ülkenin bilim-sanat-edebiyat hayatı Çankaya Köşkün ’de Atatürk sofrasında hayat buluyordu. Hevesli bir aydın olarak Mustafa Kemal bir yandan cumhuriyeti kurumsallaştırıyor, bir yandan da cumhuriyetin kurucu ideolojisini mükemmelleştirmek için entelektüel tartışmalar yapıyordu. Çankaya mahfilinde farklı alanlarda uzmanlaşmış elitleri topluyor, çoğunlukla kendi açtığı bahisleri ya da sorduğu soruları tartıştırıyor, ancak elindeki güce ve bulunduğu konuma dayanarak daima son sözü kendisi söylüyordu.


Atatürk’ün kitaplarına bakılırsa, altını çize çize okudukları kitaplar tarih, coğrafya, antropoloji, toplum bilim ve bilim felsefesi gibi beşeri bilimlerdir. Matematik, geometri gibi pozitif bilimlerle ilişkisi Harp Okulu'ndaki öğrencilik yıllarına dayanıyor olmalıydı. Genellikle Fransızca literatür takip ediyor, zaman zaman natüralist zaman zaman pozitivist düşünce ekolünün etkisi altında kaldığı görülüyor. Ancak öğrenmeye, açık bir zihne ve etkiye açık bir fikre sahip olduğu kesindir ve bence onu güçlü kılan da bu yönüdür. Her kesimden aydını dinliyor, halkla iyi bir ilişki kuruyor ve daha da önemlisi hayatın kendi yaratıcılığını çok iyi okuyordu. Ona göre fikriyatı çok devingen oluyor ve bazı pozitivist ilkeler çerçevesinde adeta kendini her gün yeniden inşa ediyordu.

Yukarıda betimlediğim süreçler içinde Mustafa Kemal, modern ile gelenek arasında salınımlı bir yol izleyerek, batılı reformlarını devrimler şeklinde gerçekleştirdi. Kurucu ata (Atatürk) sıfatını soyisim olarak kullanmaya başladıktan sonra Atatürk, kurduğu cumhuriyete kendisinin kabul edebileceği sınırlar içinde batılı tarzda üniversiteler kurmak, bilim adamlarını yetiştirmek, Osmanlıdan devralınan batılı anlamdaki sanatın gelişip serpilmesi ve Cumhuriyetin yegâne ve en yaygın sanat anlayışı haline gelmesi için doğu sanatlarını ve bu sanatların hayat bulduğu alanları kanunla yasaklayarak, yarış dışına itti. Yurt dışından bilim insanları davet ederek modern tarzda eğitim ve öğretim yapan yeni fakülteler kurdu. Böylece gittikçe Milli Harsımıza uygun batıdan alınmış, ama yine de batıdan farklı olarak yerli ve milli bir bilim-sanat-edebiyat üretilmeye başlandı. Atatürk’ün bu yerli ve milli hars-bilim arayışına temel oluşturan dil-tarih ve coğrafya araştırmalarına dayandırdığı Güneş Dil Teorisi, hayatta iken onunla yatılıp-kalkılmış olmasına rağmen vefatından sonra konuyla ilgili tek bir satır dahi yazılmamıştır. Böylece Gazi hazretlerinin himayesinde gelişen yerli ve milli bilim-sanat-edebiyat arayışı dünya gerçekleriyle karşılaşınca dayanaklarını yitirerek, tarih sahnesinden çekildi.

Cumhuriyet Atatürk’ten sonra karizmatik ve kurucu iradeye sahip bir lider görmedi. Cumhurbaşkanlarının çoğu ya Atatürk izinde yürüdü ya da gölgesinde kaldı. Dolayısıyla Reis’e kadar hikâye üç-aşağı, beş yukarı bu şekilde geldi. Özal dönemi bir kırılma noktası olarak ele alınabilir. Çağdaş batı uygarlığını temsil eden bilim-sanat-edebiyatın yanı sıra kendilerine dindar-muhafazakâr denilen bazı zevatın da devlet katında kısmen temsil edilebilirlikleri oldu. Ancak asıl farklılaşma apolitik kabul edilen ve varoşlarda serpilip, gelişmiş yerli pop kültürünü temsil eden arabesk müziğinde oldu. Cumhurbaşkanı, aile efradı ve çevresindeki elitler bu müzik üzerinden Anadolu insanıyla ilişki kurdu. Cumhuriyetin modernist elitlerinin hakir gördüğü bu orta direk zevkleri ve kültürlerini tezkiye ederek devlet katında meşruiyetini sağladı. Özal bununla yetinmeyip Anadolu’dan büyük kentlere göç edip ekonomik alanda başarı gösteren muhafazakârların bir dini yönelimi olan tarikat ve cemaatleri onora ederek çevresinde toplamış, kendilerine devlet katında makamlar tahsis etmişti. Böylece devlet-millet buluşması bağlamında erbabınca yerli ve milli olarak tavsif edilen değerlere bir yöneliş söz konusu oldu.
Dünyada yükselen liberal ekonomi ve onun ideolojik taşıyıcısı olan post-modernizm, globalizm diye tabir edilen anlayışın yaygınlaşmasına, dünyanın iletişim ağlarıyla bir birine bağlanarak koca bir köye dönüşmesine tanıklık ediliyordu. SSCB’nin çözülmesiyle tek kutuplu bir dünyada bu üçlü trendi düşünce akımı ve pratikleri bir yandan modernizmi aşındırıyor, bir yandan da modernitenin inşa ettiği ulus devleti çözüyordu.
Böylece yerli ve milli denilen şey her neyse folklorik bir değer olarak yeniden keşfediliyor, piyasaya çıkıyor, kapitalizmin bir pazarı olarak yeniden şekillendiriliyordu. Bu bağlamda dünyanın neresinde olursa olsun yerlilik ve millilik entelektüeller için gittikçe daha bir merak edilen, konuşulan bir konu, siyasetçiler için de daha çok oy kazandıran bir olgu haline geliyordu.
(Devam Edecek)

 

 

2.12.2018 (Dr. Eyyup AY / Arkeolog)

DİĞER YAZILAR

Sarı Yelekliler ve Burjuvazinin Kalesi Paris’in Yıkımı  (Kapitalizmin Tuhaf Halleri)

Külliyenin Entel-Dantel, Bilim-Filim Adamları !..

10 Kasım Atatürk’ü Anma Etkinlikleri ile Dindar-Muhafazakârların Anma Performansları

ANADOLU ÇOCUĞU

ATATÜRK, CUMHURİYET VE BİZ İSLAMCILAR

ANDIMIZ VE LÜMPEN MİLLİYETÇİLİK