BİR KENTTEN, SAHTE CENNET YARATMAK

BİR KENTTEN, SAHTE CENNET YARATMAK

 

Ekim’in, kasvete çalan bu pazar sabahında oturmuş balkonda çay içiyorum. Ne hikmetse pazar günleri erken kalkmak bende bir alışkanlık oldu. Artık yeşilini kaybetmeye başlayan çiçeklere gelen kumruların ürkek ürkek bakışları, belli belirsiz gelen çocuk sesleri, arka planda Dario Moreno

Serinlik ve sessizlik, enginlik ve dinginlik zamanlarımda en fazla yaşadığım kenti düşünürüm. Çelişkilerin Başkenti, faydasız ilişkilerin öbeği. Şişmanı zayıf, kısayı uzun gösteren sirk aynalarının adı konulmamış fenomeni, maskeli balo geçidi…

Az sayıdaki mutlu azınlığın çizdiği arsızlık tablosuna, şirinlik muskası gibi asılmak istendiğimiz, çok sayıda mutsuzun, “mış” gibi yaptığı; bazı şeylerin haddinden fazla gerçek, bazılarının anlatılamayacak kadar kirli olduğu bu ergen metropole takılır kafam!

‘Tantalos İşkencesi’ ile yaşayıp giden sessiz yığınları yönetmek için, her sabah yeni bir “model” yaratma çabasının alkışlanmasındaki eller değildir patlayan…Su toplayan ve irinlenen aklımız, kalbimizdir oysa…

Yöneten mi kafasını kuma gömmüştür, yoksa yönetilen mi?

Sahte cennet yaratmak bir talep midir, yoksa dayatma mıdır

Senin, emeksiz mutluluğun mudur, acaba beni mutsuz eden?

Bir dolu çetrefilli ama susularak cevap verilen kelimesizliğin kentidir burası biraz da!

“Dario Moreno” dedim değil mi?

Sokak çalgıcısı gençleri, zabıtanın horlayıp kovduğu bu mahallede, biteviye o cıvıltılı seslere  “şuur aşılama ve  maneviyat” etkinlikleri yapılır sanki biz şuursuz anne-babalarız gibi!

Mesela:

Fıstığın, sabunun, mozaiğin, bakırın, camın, hamamın müzesini barındırdık ama bir kibir ve boş övünç müzesi kuramadık ki bize yazıklar olsun (!)

İspanya’da Bilbao kenti, müzesi sayesinde yılda 20 milyona yakın turist ağırlarken, biz halen Hayvanat Bahçesine gelen ziyaretçi sayısı övünüyoruz…

Bana 5 tane estetik bina sayamazsınız. Buna Kültür Müdürlüğü İl Binası dahil…

Bey Mahallesi’ni, göstermelik muhafazakarlık nedeni ile bir Odunpazarı, Amasra Evleri gibi cazibe merkezi haline getiremiyoruz.

Yeşilsu, Kırkayak Kahvesi, Nil Kahvesi birer nostaljiden ibaret şimdilerde…

Tahmis Kahvesi’nin bile genetiği ile oynandı! Nerede o eski müdavimler, o eski sıcaklık?

Voyvoda kazığının, yazarkasa yanında hazır bekletildiği kafe saçmalığı aldı başını yürüyor…

Türkiye’nin ilk ‘Sinematek’inin kurulduğu bu şehir AVM kültürsüzlüğüne terk edilmiş durumdadır ama küçükbaş ve büyükbaş hayvan, dağıtmak daha karlı bir siyasi beka yatırımdır.

Artık 6 gün çalışılıp, bir günde yenilen kent değildir burası!

Gettoların, mottosu olmaz çünkü!

Kafadan koparılmıştır bir kere.,!

Ne derler, “yoksulun yüzü, soğuk olur!”

Orospularının bile kaldığı zamanları vardır buraların.

Görgüsüzlük, seviyesizlik, liyakatsizlik, yalakalık artık yadsınmayan birer kartvizittir ahlaksızlığın sahte cennetinde!..

Yani, “Antep’in içi, kahkenin üçü” deforme olmuş bir şehir efsanesidir artık.

“Kral çıplak” diyecek olursanız, taş da atacak olanlar da hemen hazırdır!..

Bir avuç mutlu azınlığın yarattığı sahte cennettir aslında burası…

Refik Halid Karay anlatır. Abdülhamid devrinde, âşıklar Kerem destanını anlattığında sonu vuslatla bitmeyince intihar vakaları yaşanır. Bunun üzerine bir ferman yayımlanır. Artık hikâyenin sonu kavuşmayla bitecektir. Kerem ile Aslı’yı yakıp kül eden halk âşıklarının da kellesi gidecektir. Bu yüzden halk âşıkları ikiye ayrılır. Hikâyeyi kavuşmayla bitirenlere de ‘Kerem öldürmeyen âşıklar’ denir.”

İşte başımıza ne geliyorsa bu “Kerem’i öldürmeyen âşıklar” yüzünden geliyor.

Bizimkisi boş bir kavuşma hikayesi…

Ne diyordum ben, Dario Moreno mu?

25.10.2020 (Murat GÜREŞ)

DİĞER YAZILAR

ATATÜRK’E HAKARET EDENLER VE SORUŞTURMA AÇILAN ÖĞRETMEN

ZEKİ ABİ VE BENİM SİNEMAM NİYE YOK?

MAYIS HÜZÜNLERİ

AÇLIK, GURUR ve PATATES TORBASI

SİYASİ SİMGE BAKIMINDAN 128 VE GAZİANTEP’TE MUHALEFET

KULUN OLMAM AMA KÜLÜN OLURUM...

"AKREP GİBİSİN KARDEŞİM"

PROKRÜST YATAĞI, AVUKATLAR ve GERÇEKLİK

DÜŞ AĞRISI, DİŞ AĞRISI GİBİDİR…